- M.Ö. Dönem Knidos Ticari Amforaları -

 
 

2200 yıl önce Knidos'ta da işler iyi gitmiyordu. Ekonomi gemisi
batmış ve Akdeniz'in en derin sularına gömülmüştü. Denizaşırı
yatırımlardan zarar eden kentte üretim ve ticaret durmuştu..

     
     
O zamanlarda insanlar borçlarını İMF 'ye, Derviş'e ve Allaha havale etmediklerinden Televolelerle de avutulmadıklarından durum gerçekten kritikti. Homeros yaşasaydı sanıyorum şehrin durumunu şöyle özetlerdi.
'Hani gülparmaklı şafağın aydınlığını nasıl örterse kara bulutlar.
Hani nasıl avına sarılırsa yılan, ve nasıl çökerse kabus, yüreklere.
İşte öylesine çöktü, umutsuzlukta, bu soylu ve güzel kentin üstüne..'
Oysa şehir daha düne kadar zengin ve mutluydu.
Dünyanın en büyük matematikçisi ve gökbilimcisi Eudoksos (M.Ö. 4. yy.) Knidosluydu.
Dünyanın 7 harikasından birini, İskenderiye fenerini yapan büyük mimar Sostratos'ta Knidosluydu.
Strabona göre; denizden bakınca tiyatro basamakları gibi teraslar üstüne kat kat yükselen kentin beyaz mermerden görkemli binaları göz kamaştırıyordu.
 

     
Bugünkü Datça'dan, Tekir Burnuna yeni taşınan kent ayrıca korunaklı (ve 10 m'lik bir kanalla birbirine bağlı) 2 limana sahipti. Kent en büyük ihracatını amforalarla Mısır-Delos ve Atina'ya yapıyordu.

İkibin küsür yıl sonra Atina amforasında yapılan kazılarda ortaya çıkacak 30 bin mühürlü Knidos Amforası kulpu da kentin üretim yeteneğinin kanıtıydı.Her neyse olan olmuş, Knidos bunca refahtan sonra biranda yoksulluğa düşmüştü.

Bthinya kralının teklifi de işte tam bu sırada şehre ulaştı. Kral mesajında kısaca, Knidosluların tüm borçlarını ödemeye ve onları da kurtaracak bir parayı vermeye hazır olduğunu bildiriyordu.
     


Knidos Yarımadası

     
Bir tek şey istiyordu kral Knidoslulardan. Knidos Afrodit'ini...O Afrodit heykeli ki antikçağın Fidyas ve Skopas'la birlikte en ünlü heykeltraşı sayılan Praksiteles'e (M.Ö. 4.yy.) yaptırılmış ve heykelin çıplak güzelliği tüm dünyada yankılanmıştı. Özellikle bu heykeli görmek için - hacca gider gibi-birçok gemici, gezgin, tarihçi, sanatçı, ve soylu Knidos'a geliyordu.Heykeli gören herkes büyüleniyor ve ona aşkla tapanların sayısı her gün daha da artıyordu.

Bu heykel antikçağdaki ilk çıplak tanrıça heykeliydi. Ve heykel yine ilk kez dört tarafından görülebilecek şekilde yontulmuş ve kendi adını taşıyan tapınağın ortasına yerleştirilmişti.(Tapınak kült heykellerinin sırtları duvara yapışıktır ve genelde yontulmazlar, heykellerde tapınağın dip ve karanlık kısmına yerleştirilirlerdi) Teklif Knidos'u karıştırdı. Ve ikiye böldü.

Teklif kimine göre ahlaksız bir teklif, kimine göre de kurtuluşun teklifiydi. Knidoslular işin içinden çıkamadılar. Halk oylaması yapmaya karar verdiler. Oylama yapıldı. Ve karar açıklandı.. Seçimi Knidos Afrodit'i yani aşk ve güzellik kazanmıştı..
     

  Şimdi yazının burasına kadar gelen bir okuyucu,
-Ya kardeşim sen bize masal mı anlatıyorsun? , yoksa amforalar için yem mi atıyorsun? Dese. Ben itiraz etmem. Varsayalım ki yem atıyorum. Bilirsiniz yem atılmadan balık tutulmaz ve maksat hasıl olmaz. Ama kabul edin ki burada kullandığım yem bilgidir. Meraklandırıcı bilgi, iştah açıcı bilgi, öğretici bilgidir. Ayrıca bu bilgi masal değil, yaşadığımız toprakların ibret dolu destanları ve gerçek yaşam öyküleridir. Zaten şunu en baştan söyleyeyim ki bir amforanın kimliğini, onun ait olduğu tarih ve coğrafyasından soyutlayamazsınız.
     
Örneğin bir ülke özgürken amfora form geleneği böyledir de, işgale uğrayınca şöyle olabilir. Mühürleri değişebilir. Hatta aynı ülke ekonomik veya siyasi bir birliğin içine girince hacimsel standartlarını değiştirebilir. Ama bence ticari amforalara asıl şu gözle bakmaya yarar vardır. Bunlar adı üstünde ticari amforalardır. Ve Ticaretin birebir gerçek tanıklarıdır. Eğer insanlık tarihinin röntgeni çekilebilseydi çıkan filmde (savaşların-buluşların, göçlerin-keşiflerin, çöküş ve zenginliklerin gerisinde) sadece ticareti görecektik.

Dolayısıyla bir amforaya böylesi geniş bir açıdan bakmak hem ufkumuzu açacak hem de onları daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Haa; bazıları da bunları-her eve lazım olmayan-gereksiz bilgilerden sayabilir. Onlara da kültürün böylesi farklı damlalardan oluşmuş koca bir deniz olduğunu anlatmak zorunda değilim tabi ki.. Bir Knidos amforasını diğer amforalardan ayıran en belirgin özellik sivri diplerinin etrafında bilezik şeklindeki çıkıntılı dairesel halkalardır. Nasıl lesbosların kulp bitiminde sıçan kuyrukları, nasıl Kosların yarık kulpları varsa, dipteki bu bilezikte Knidosların özel bir simgesidir.
 

     

  Knidos şarapları antik çağın ünlü ve aranan şarabıydı. Fiyatları da kalitesine göre ucuz sayılırdı. Pek kimse bilmez ama Knidos sirkesi de en az şarapları kadar tanınmıştı, ve dış pazarlarda aranırdı.Tarihçiler, Knidos sirkesi ancak Mısır'ın ünlü sirkesi ile kıyaslanabilirdi derler.

'Acaba bu sirkeler hangi amforalarla pazarlanıyordu'? Knidoslular tarihleri boyunca, bağcılığa büyük önem verdiler.Bu taşlık ve kıraç minik yarımadayı teraslama yöntemi ile verimli hale getirdiler. Ve son derece kaliteli üzümler yetiştirdiler. Bugün bile dikkatle bakan gözlerin bu üzüm teraslarını hala görebildikleri söylenir.

 

   
Knidos'ta M.Ö. 5.yy.'da başlayan bu bağcılık ve ona bağlı olarak amfora yapım geleneğinin 1000 yıldan fazla sürmüş olması gerekir.Knidos diğer Ege adaları ve kıyılarının aksine Karadeniz ülkeleriyle hemen hemen hiç ticaret yapmadı. Bunun nereden mi biliyorum.?

Kalkan troluyle yıllarca Karadeniz'in altını üstüne getiren Temel reislerin ağlarına hiç Knidos amforası takılmadığı için biliyorum. Dolayısıyla benim koleksiyonumda en az bulunan amfora da Knidos amforasıdır. Yunanlıların Dor soyundan olan Knidoslular M.Ö. 6. yy.'da Harpagos Komutasındaki güçlü Pers ordusuna boyun eğdiler.

Tarihleri boyunca değişik güçlerin etkisinde kalan Knidos, M.Ö. 2 yy.'da Roma egemenliği girdi. Bu dönem Knidos amforalarının (Roma geleneklerine uygun olarak) 2 kulplarına da mühür vurulmuştur.
     
     
Deniz Magazin Dergisi  Mart - Nisan 2002  Sayı:51
     
     
     
   

- Sayfa başına -