İstanköy (Kos) Amforaları

 

"Amfora konusunda, yazdıkça yazacaklarım azalacağına daha da  artıyor.
Bu da beni korkutuyor.
Yani biri bana dur demezse sanki bir ömür boyu amforaları yazabilirim."

 

 

Kos Amforalarına geçmeden önce size bir sır vereyim. Ben niçin durup dururken bu amforaları yazmaya başladım. Bunun 2 nedeni var. Hemen söyleyeyim.

Birincisi; Mali şubede hayali bir iftira sonucu benim ve çok sevdiğim heykeltıraş arkadaşım İnayet'in yaşadıklarıdır.
Ortada suç olmadığına göre, elbette kanıtta olamayacağı için beraat ettik.

Ettik ama atılan çamurun izi önce polis kayıtlarında sonra da (daha da önemlisi) ruhumuzda kaldı.
 



Kos'lu ustaların, amfora biçimi ne olursa olsun, yüzyıllarca kullandıkları ortak üslubun "ikiz yarık kulplar" yakın çekim detayıdır.

     
     
Sonra yapılanların yüce devletimizin kendi koleksiyoncularını yıldırma politikası olduğunu anladık. Uygar ülkelerde kültür değerlerine sahip çıkanların şeref madalyalarıyla onurlandırılmalarının buradaki karşılığını da böylece birebir görmüş olduk. Her neyse birinci nedenim herkesi kuşkulu potansiyel suçlu gören bu köhne zihniyete isyanımdı.
 
İkincisi de, ben bir amfora koleksiyoneri olarak yıllarca ve sabırla bekledim ki; mesleği sualtı arkeolojisi olan birileri çıkacak, bunları bu dergilerde yazacak. Ben ve benim gibileri de bunlardan feyiz alacak. Sizin anlayacağınız hep arkama bakmaktan, hep (Godot'u bekler gibi) beklemekten usandım.

Ey Mustafa Aydemir dedim. Sen hiç bilmeyenden bir kelime fazla bildiğine inanıyorsan, o kelimeyi niçin yazmıyorsun. Niçin paylaşmıyorsun. Hem senin elinin altında Dünya çapında bir koleksiyon da var. Sadece onların fotoğraflarını bile yayımlasan fayda faydadır. Sonra sen değilmisin ki amforalarla ilgili yazıları kuru-duygusuz ve de ruhsuz bulan.

Hodri meydan. İçinden geldiği gibi yaz. Nasılsa senin bilimsellik iddian yok. Sende bir koleksiyonerin gözüyle, başka bir pencereden yaz.. Evet bu macera böyle başladı. Böyle gidiyor. Hani durgun suya bir taş atarsın da minik halelerin dalgaları büyüyüp genişleyerek değişik kıyılara vurur ya. Bu yazılarda öyle oldu.

Bazen ummadığım kıyılardan ummadığım geri dönüşler oluyor. Bu da beni mutlu ediyor. Farkındaysanız hangi bölge amforalarını yazdıysam ''Batı Akdeniz hariç''o bölgenin hem de her döneminin kronolojik sıralı amforalarını sizlere kendi koleksiyonumdan verdim. Evet bu kadar sır yeter. Muhabbet yeter. Şimdi gelelim Kos Amforalarına.
     


M.Ö. 1. yy'da bu tipe geçildiğini varsayan uzmanlar, ayrıca 200 yıl bu formun kullanıldığını tahmin etmektedirler. Antik çağın en usta amfora yapımcıları olarak ünlenen ustaların estetik ve fonksiyonel biçim arayışlarının bu yüzyıllarda da devam ettiğini bu cesur ve iddialı tiplerde rahatlıkla görebiliriz. Yalnız bu amforalar da mühür olmadığı gibi hacim ve formlardaki standartlar hayli ihlal edilmiştir. Bu amforalara Romanya ve Ukrayna sularında rastlanmaktadır.
 

  Bir Kos Amforasını diğer tüm amforalardan ayıran en belirgin özellik ikiz veya yarık kulplarıdır. Kos Amfora formları zaman içinde değişikliklere uğrasa da bu kulplar adanın bir simgesi gibi her zaman muhafaza edilmiştir.

Kos Amforalarının formu, yakın civar kentlerde taklit edildiği gibi çok uzakta Güney Fransa ve Güney batı İtalya (Dressel 2-4 Amp.) kıyılarında da taklit edilmiştir. Ama belki de Kosluların burada ticari bir koloni kurduklarını ve ticaretlerine buradan devam ettiklerini de varsayabiliriz.

M.Ö.3-2 yy' lar da ilk Kos Amforaları şişman ve topaç şeklindeyken sonradan gittikçe uzayan ve sivrilen bir forma dönüşmüştür.

Bu uzun formlarda ise hacimsel standartların pekte ciddiye alınmadığı, büyüklü küçüklü benzer tiplerde imalatların yapıldığı görülmektedir.
     
     
Bu dönem amforalarının yoğrulduğu çamurun hammaddesi sarı topraktan oluşmuştur.

Ve yine bu dönem amforalarının hemen hepsi koleksiyonuma, Karadeniz Ukrayna-Romanya sularında kalkan ağlarına takılarak ulaşmıştır. Kos Amforalarının bu dönemlerinin en ayırt edici özelliklerinden biride gövdenin omuz bölgesinin boyuna bağlanan bölümündeki sert geçiştir.
En son dönem Kos Amforalarında kulplar hayli yukarı kaldırılmış ve kulp uçları oldukça sivrileştirilmiştir.

Böylece heykelsi formda çok özgün ve akıllarda kalacak bir sonuç elde edilmiştir.
Kos Amforalarında mühürleme işinin de pek ciddiye alınmadığı bir gerçektir. Çok az Kos Amforası mühürlüdür.

Nitekim benim koleksiyonumdaki Kos Amforalarının da hiç biri mühürlü değildir. Bilinen mühürlü Kos Amforalarında da kişi-marka veya şehrin amblemi olduğu sanılan yengeç ve dikenli sopa işaretlerine rastlanmıştır.
 

 
M.Ö. 1.yy, M.S. II. yy aralığında
kullanıldığı tahmin edilmektedir. Hatları son derece keskin olan bu amforalar Batı Akdeniz amforalarını derinden etkilemiştir. Güney Fransa - İtalya ve İspanya'da da üretilen  bu amforalar, bunları ilk kez sınıflandıran Dressel'e atfen (Dressel 2-4 amforaları) olarak anılırlar. Bu Kos Amforaları da koleksiyonuma Kuzeybatı Karadeniz'den kalkan trol ağlarına takılarak katılmıştırlardır. Belli ki bu serilerde de
uzun-kısa veya ince-tıknaz dönemli varyasyonlar yaşanmıştır.
 

     
     

Kos adası Antikitenin en yetkin amfora yapım ustalarıyla tanınırdı.
Eski kaynaklar o çağlarda yapılan bir yarışmada birinciliği Kos'lu ustaların kazandığını belirtirler.

Bildiğiniz gibi amfora yapımında ustalık, estetik ve fonksiyon endişelerinin yanı sıra en ince cidarlı yani (hafif) aynı zamanda en yüksek fırınlama ve ısı tekniği ile pişirilmiş amforayı yapabilme esasına dayanıyordu.

     


M.Ö. 3.yy' ait olduğunu tahmin
ettiğim bu amforada gövde üçgen
şeklinde aşağı doğru incelmektedir. Amforanın dip tutamağı M.Ö. 4.yy
ilk Rodoslarla benzerlik göstermektedir.

 


M.Ö. 2.yy'da yapıldığı sanılan bu
amforada kulplar ve boyun kısalmış.
Form yine üçgen olmakla birlikte karın
hayli genişlemiştir. Dip tutamak topuzunun da giderek küçüldüğü görülmektedir.

     
     
Ben nedense bir amfora koleksiyoneri olarak Kos'lu çömlekçilerin birazcık kayrıldığını ve Taşöz'lü ustalara haksızlık yapıldığını düşünmüşümdür. (Belki de Taşöz çok Kuzeyde ve uzakta olduğu için yarışmadan habersizdi) Kos; Ege denizinin Gökova körfezinin girişinde Datça yarım adası ile Bodrum arasına sokulmuş ince dar uzun bir Adadır.

Adanın özellikle Kuzey kıyısı boyunca verimli bir ovası vardır. Arka Güney kesiminde ise kalkerli 846 metreye ulaşan dağlık bir yapıya sahiptir. Kos adasının tarihteki kaderi kendileri gibi Dor soyundan olan Rodos, Knidos ve Halikarnassos tarihinden çokta farklı değildir.
     
     
Deniz Magazin Dergisi  Ocak - Şubat 2002  Sayı:50
     
     
     
   

- Sayfa başına -