- M.Ö. Dönem Rodos Ticari Amforaları -

" Ve antik çağ ticaretlerinden örnekler. "

 
 

İskenderiye'de ele geçen 90.000 mühürlü amfora kulpundan sadece
%85'inin Rodos Amforalarına ait olduğunu ilk okuduğumda çok şaşırmıştım.
Rodosluların ihracatta böylesi bir satış ve pazarlama dehası göstermeleri bence bizlere ders olarak gösterilmeliydi.

     
     
Bir ada düşününki ürünleri amforalarla denizleri aşıyor, Rusya-Mısır-Hindistan-Fransa-İspanya gibi uzak ülkelere ulaşıyor. Ve orada şarap tekelleri oluşturup İskenderiye kentinde de on binlerce amfora kulpu bulunabiliyordu. Bunun için olsa gerek Rodos Ticari Amforalarını yazmak için kalemi elime alınca, içimden bir ses ''- Bir dakika Mustafa Aydemir'' dedi.

- Ticari amfora diyorsun da (hem de bu ekonomik krizde) niçin işin Ticari ve Ticaret taraflarına hiç değinmiyorsun.

- Doğru ya .! Dedim, kendi kendime. Yeterince üretemeyen, dünyaya açılamayan, Ticaret yapamayan, ufku gittikçe daralan ve de (haliyle) hep krizlerle boğuşan ülkemin insanına binlerce yıl öncesinin Ticaretinden de birkaç örnek versem fenamı olur?

Zihnimi toparlamak için sandalyemi çalışma masamdan geriye doğru ittim.
Ellerimi ensemde birleştirip gözlerimi tavana diktim.
 



M.Ö. 4.yy'a ait bilinen ilk prototip Rodoslardır. Bu amforaların boyutları diğerlerinden daha büyüktür. Bu tiplerde ağızlar gövdeye göre dar ve ince bilezik dudaklıdırlar. Boyuna paralel inen kulplar keskin omuz başlarının biraz içerisine bağlanırlar. Gövde aşağıya doğru üçgen bir şekil alırken dip tutamağı dışa doğru mantar şeklinde taşar.

     
     


M.Ö. 3.yy ilk yarısına aittir. Burada hatlar yuvarlaklaşmış ve amforalar biraz daha tıknazlaşmışlardır. Boyun kısalmış,
dudaklar hafiften kalınlaşmıştır. Dip tutamaklarında ise giderek bir incelme
göze çarpar. Burada 344 nolu amfora mühürlüdür.
 

  Acaba kalkalitik çağda Anadolu'nun Burdur Hacılarda üretilen ilk boyalı ticari kaplarından mı, Troyanın yumurta formlu amforalarından mı, Urartu kazanlarından, Frigyanın (ortası göbekli ve balıklı) hamam taslarından mı başlasam.?

Yoksa maden devrinde Anadolu'nun bronz yapımı için bakır ihracına karşılık, kalay ithalatından mı başlasam.?

Yoksa Menderes ırmağının getirdiği altınları koyun postlarıyla toplayan, sonra bununla dünyanın ilk altın parasını bastırtan dünyanın en zengin insanı Karun'la mı başlasam.? (Sonradan da en mutsuzu, Lidya Kralı Krezüs)

Yoksa ticari antlaşmalarını çivi yazılı kil tabletler üzerinde siyah silindir mühürleriyle belgeleyen Asurlu tüccarlarla mı başlasam.? (Ki-bu belgelerin bir kısmı da Hattuşa Devlet Arşivlerinde bulunmuştur.
     
Hatta aynı tüccarlar vergiye tabi resmi ticaretin yanında, Güneydoğu sınırlarından gece katır sırtlarında Anadolu'ya kaçak mallar sokarak vergisiz, ucuz dampingli satışlarda yapmışlardı.)
 
- Hayır hayır. Konuya her biri birer efsanevi tüccar ve denizci olan Fenikelilerle girmek daha iyi olacak.

O Fenikeliler ki gittikleri her ülkeyi kılıçla değil ticaretle fethettiler. Ve onlar ticarette o kadar çok ileri gittiler ki al-sat yapa yapa farkında olmadan Güneyde Afrika'nın ümit burnunu döndüler Kuzeyde İngiltere'ye kadar vardılar.
     
Fenikeliler gittikleri uzak diyarların Kral ve yöneticilerine önce kendi Krallarının güven, dostluk ve iyi niyet mektuplarını sunarlardı. Ardından da ticaret yapabilmek için aynı kişilere en baştan çıkartıcı rüşvetleri, pardon hediyeleri verirlerdi.

Fenikeliler kurdukları ticari kolonilerin yanısıra mallarının emniyeti için ulaşılması zor ıssız adaları da antrepo olarak kullanmışlardır.

Kartaca örneğindeki gibi bir çok Fenike kolonisi (Pazar ekonomisi sayesinde gelişerek) sonradan büyük şehirlere dönüşmüştür. .
Ama kim ne derse desin, (Boynuz kulağı geçer misali) ticarette eski Yunanlılar bence Fenikelileri de geçmiştir
 



M.Ö. 3.yy II. yarısına tahmin
edilmektedir. Form arayışı bu
dönemde de devam etmektedir.
Bu amforaların en büyük ortak özelliği dudakların iyice kalınlaşıp hafiften dışa doğru taşmasıdır.
 

     


M.Ö. II. yy ilk yarısına tahmin
edilmektedir. Bu dönem amforalarında dudaklar ve dip tutamak tekrar incelmiş ve klasik Rodos tipine iyice yaklaşılmıştır. Burada 327 ve 284 nolu Amforalar mühürlüdür.
 

  Fenikelilerden sonra ticaret bayrağını kapan Yunanlılar Fenike alfabesini geliştirip kendilerine uyarladılar ve bütün Akdeniz - Karadeniz ticaretini ellerine geçirdiler.

O minicik Yunanistan'dan, o minicik Ege adalarından çıkarak her yere koloniler kuran bu insanlar kısa sürede antik çağın ticari tekelleri durumuna geldiler.

O dönemde deniz aşırı kolonlarda yaşayan Yunanlıların nüfusu anakaradakilerden çok daha fazlaydı. (sonradan bu nüfusun çoğu orada yerleşip yerli halkla karışmıştır da) İşte ticaret sonucu oluşan bu refah sayesindedir ki (M.Ö.6.yy dan başlayan) Yunanlılar sanatta, bilimde, teknikte ve felsefede bir yıldız gibi parlamışlardır.
     
Fakat yinede o yıllarda beni en çok şaşırtan şey Mısır Kralı Amasis'in taktiğidir. Çünkü Amasis ülkesine yabancı sermayeyi çekebilmek ve vergileri denetleyebilmek için Naukratis kentini serbest bölge ilan etmiştir. Yunanlı, adalı ve Anadolulu tüccar ve iş adamlarına özel kolaylıklar sağlamış ve bu ticari yatırımlardan Mısır hazinesine müthiş vergi gelirleri kazandırmıştır.

Amasisin ticari Kanunları ve kontrolleri o kadar ciddi idi ki Naukratis Limanı dışına mal indiren gemici veya tüccarın boynu vurulurdu. Kral burada yerleşmek istemeyen yabancılara da kendi tanrıları için tapınaklar yapabilsinler diye araziler bile tahsis etmiştir. Mesela burada Khios, Teos, Phokai, Klazomenai, Knidos, Halikarnassos, Phaselis, Lesbos ve Dor boylarından olan Rodos'lular birleşerek ortak paralarıyla devasa büyüklükteki Hellenion Tapınağını yaptırmışlardır.

Eski çağların ticari felsefesini daha iyi anlayabilmek için size Romadan da son bir örnek verip konuyu kapatalım. M.S.II.yy. da yaşamış Romanın en gezgin ve en filozof imparatoru (Merak eden ismine baksın) anılarında şöyle der. ''Bir imparatorun en birinci görevi ticaret yollarının güvenliğini sağlamak ve halkının refahı için ticaret ve rekabetin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmaktır.''

İşte sırf bu bakış açısı ve uygulamalarıdır ki bizden önce bu topraklarda yaşayan o zamanki vatandaşlarımızı üretim ve ticaretle hayli zenginleştirmiştir. Bunun en güzel kanıtı M.S.II.III.yy. da inanılmaz bir imar hareketine sahne olan Anadolu'nun şimdiki antik kentleridir. Biz bugün günümüzde bile, bu kadar planlı, altyapılı, teknik ve estetik kentlerden bir tekini kuramadık ne yazık ki. O kentler ki en büyük Tiyatrolara en güzel hamamlara en zarif çeşmelere, sütunlu caddelere jimnasyumlara ve daha nice nice öğünebilecekleri sanat eserlerine sahiptiler.
     


Burada 270-296 nolu amforalar
M.Ö. II.yy ikinci yarısına, 490 nolu amfora I.yy ilk yarısına tahmin edilmektedir.
Bu amforalar dünyada bilinen en baskın Rodos tiplerini oluştururlar. Bu dönemlerde kulplar üst kısımda iyice sivri ve keskin bir hal almıştır.
 

  Şarap ihracında kullanılan ilk Rodos amfora üretimlerinin M.Ö.4.yy.'a ait oldukları tahmin edilir. Bu amforalar 3. ve 2. yy.da seri olarak üretilen standart tipteki diğer amforalara göre daha büyüktürler. Rodos amforaları genelde mühürlüdürler ilk amforalarda kulpun birinde üreticinin, diğerinde güneş tanrısının sembolü bulunmaktaydı.
Bu mühürleme işi şarap kalitesinin güvencesi olduğu kadar, ihracatın vergilendirilmesi amaçlarını da içermekteydi.
Benim koleksiyonumdaki Rodosların ise sadece 1/3 ü mühürlüdür.
Sonraları şehir yöneticilerinin isimleri de bu mühürlere eklenmiştir.
Aslında Rodos şarapları öyle çok ünlü değillerdi.
Ama bağcılığa verilen önem, pazarlama ve fiyat politikaları sayesinde Helenistik dönemin en çok satılan şarabıydı.
     
Rodos Adası amforaları fırınlama tekniği yönünden son derece yüksek kaliteli ve sağlam amforalardır. Rodos bizim 12 ada tabir ettiğimiz Ege Adalarının en önemlisidir. Adalılar M.Ö. 12.yy.daki Troya savaşına Yunanlıların safında 9 gemi ile katılır. M.Ö.II.yy.da ise Roma'ya 4 savaş gemisi veren Rodos, ayrıca Roma'nın adayı askeri bir deniz üssü olarak kullanmasına izin vererek Roma'nın Anadolu ve Doğu Akdeniz'de ki egemenliğini kolaylaştırmıştır.
     
Ada zaten M.Ö.305 yılında dünyanın 7 harikasından biri sayılan Rodos heykelini liman girişine dikebilecek kadar zengindi. (Khares'in yapıtı olan 32 metre yüksekliğindeki heykel bronzdan yapılmıştı ve Güneş Tanrısı Helios'u simgeliyordu.

Antik kaynaklar bu heykelin 78 yıl sonra bir depremle devrildiğini yazar.) Şarap ihracıyla da hayli zenginleşen ada, Roma müttefikliği ve dostluğu sayesinde daha da gelişmiştir. Hatta Romalılar Likya ve Pamfilya bölgesinin yönetimini bir ara Rodoslulara bırakmışlardır.

Coğrafi yakınlığında etkisiyle son dönem Rodos-Knidos Cos amforaları biçim bakımından birbirlerinden etkilenmişlerdir. Hatta bu dönem Rodos amforalarında kulplar iyice sivrilmiş ve şeytan kulağı şeklini almıştır.
 


En son dönem Rodoslara örnek küçük
ve farklı bir amforadır. Burada ağız genişlemiş, gövde incelmiş kulp başları
Cos amforalarında olduğu gibi iyice sivrilmiştir. Bu minik amfora da Knidos
ve Cos amforalarının etkisi açıkça görülmektedir.

     
     
Deniz Magazin Dergisi  Kasım - Aralık 2001  Sayı:49
     
     
     
   

- Sayfa başına -