- Bizans Amforaları -

 
     


Mustafa Aydemir Koleksiyonu
Orta Boy Ganoslar

  Bu sayıda benim konum başkaydı aslında ..
Deniz Magazin'den sevgili Yaşar KALAFAT,
bu ayın flaş haberinin,
(Sn. Nergis GÜNSENİN'in gün ışığına çıkartmaya çalıştığı) Marmara'daki Ganos Kazıları olduğunu söyleyince bende yüzümü Bizans'a çevirmeyi uygun gördüm.

Kendileriyle hiç tanışmadığım, haberlerini sizler gibi basından takip ettiğim bu ekibe uzaktan hep sempati duydum. Biliyorum ki onlar, iğneyle kuyu kazmanın zorluğunda bu batıkları yürekleriyle kazıyorlar. Ve yine inanıyorum ki devam eden araştırmalarının sırlarını bu sayıda mutlaka bizlerle paylaşacaklardır Bende fırsattan istifade, ''Bir koleksiyonerin gözüyle'' Bizans Amforaları hakkındaki görüşlerimi sizlere anlatmaya çalışayım. Ama bilin ki bu kez hazırlıklı değilim.
Yazı için son günüm olan bu günde şuandan itibaren kalemimden neler çıkacağını bende bilmiyorum.
 
İsterseniz önce bu sayıda bir yenilik yapalım, minik ara başlıklar kullanarak yazıya çekicilik kazandırmaya çalışalım.

Evet; hazırmısınız?. Hazırsanız, ilk ara başlığı atıp, bu sayfalar üzerinde duygu ve düşüncelerimle birlikte yola çıkıyorum.  
 

 

BİZANSIN YETİM KALAN MİRASI:

İlkemizin koynunda barındırdığı (toprakaltı, topraküstü, ve sualtındaki) eski uygarlıkların miraslarına nedense bizler hep soğuk ve uzak durduk.
Bizansta elbette bundan nasibini almış, uzun süre yok sayılmıştır. Oysa bu coğrafyada yeşermiş, düşünsel ve görsel meyvelerini vermiş ve bize ulaşabilmiş her şeyi korumak,bizim tüm insanlığa karşı namus borcumuzdur.
Zaten Bizans, yaratıcılığın öldüğü,insanların yüzünü ahiret'e döndüğü, orta çağın karanlık, din taassuplu 1000 yıllık suskunluğudur.
Bunun için, Klasik; Hellenistik çağların müthiş sanat yapıtlarına, Roma'nın inanılmaz görkemine hayran bazı sualtı arkeologları bile bu döneme biraz üvey evlat muamelesi yaparlar.
Bunun için bugüne kadar İtalya dan İspanya ya, Mısır dan Girit'e, Rodos'tan Kos'a kadar Milat öncesinin bir çok Amforasının teşhislerinin yapılmasına rağmen, içinde yaşadığımız Milat sonrasının Bizans'ı hakkında hala yeterince araştırma yapılmamış, Amforaların teşhis ve tespitleri oluşturulmamıştır.

Bu yüzden Bizans, ''Ganos dışında'' Amforaları hakkında en az bilgiye sahip olduğumuz bir merkezdir. Oysa Bizans Amforalarını geniş bir tarihsel süreç içerisinde incelemekte yarar vardır.
 
 


Mustafa Aydemir Koleksiyonu
Farklı Bir Tip Bizans



 

     




Mustafa Aydemir Koleksiyonu
Torba Tip Bizanslar


Mustafa Aydemir Koleksiyonu
Sivri Kulak Bizanslar


Mustafa Aydemir Koleksiyonu
Standart Küçük Tip Ganoslar


Mustafa Aydemir Koleksiyonu
Büyük Şişman Tipler
 

  HANGİ BİZANS?

Bu noktada (etkileri mutlaka Amfora üretim ve biçimlerine de yansıyan) Bizans'ın hangi evresi? diye sormak gerekebilir.

* Konstaninus'un 330 yılında Bizantionu genişletip Doğu Romanın başkenti seçmesinden, Teodosius'un 395 teki ölümüne kadar ki ön hazırlık döneminin Bizansımı?

* 527 de imparator seçilen Justinianus'un, Batıda İspanya'dan İtalya'ya tüm Kuzey Afrika dan-Mısır'a kadar tüm Akdeniz'e egemen olduğu Bizansı mı? (ki bu dönemde Konstantinopolis bir milyona yakın nüfusu, limanı, tüccarları, sanatçıları, gezginleri, maceracıları ve ticaret yolları ile dünyanın en kalabalık, en önemli kenti durumundaydı.)

* 1071 Malazgirt'te, 1176 Myriokephalon (Çivril) da Türklere yenilip, Anadoluyu Türk Beyliklerine terk eden Bizansımı?

* Hatta 1096 daki I. Haçlı yağmacılarından, 1300 deki Katalan yağmacılarına maruz kalan Bizans mı?

* 1400 yılında Bizans dahil tüm Anadolu'yu haraca bağlayan Mogol istilasından, 1453 te nüfusu sadece 50 bin kişi kalan şehrin düşüşüne kadar ki Bizansımı?

İşte bu kadar geçmişi, macerası, tarihi olan Bizans'tan ne yazık ki elimizde sadece ''Ganos'' vardır.

Umut edelim ki, Sn. Nergis GÜNSENıN hanımın Ganos'la ucunu yakaladığı Bizans yumağı çözülür ve diğer bölgelerde'de daha geniş çaplı araştırmalar başlatılabilir. Gecekondu'ya boğulan İstanbul da artık Amfora fırınlarını bulamasak bile, ben inanıyorum ki sadece Marmara Bölgesin de Nikomedia dan(İzmit) Nikaia'ya (İznik); Khersonesostan (Gelibolu Yarımadası)Abydos'a (Çanakkale) Kyzikos'tan (Kapıdağı) Artake'ye (Erdek) ve Prokonnesos tan (Antik Marmara Adaları), Perinthos-Heraklia'ya (Marmara Ereğli) kadar daha nice Amfora fırınları bulunup kesin tespit ve tiplemeler yapılacaktır.

Adalar gibi, yüzlerce,binlerce yıldır kendi amfora geleneklerini koruyan, ve ekollerini devam ettiren bölgeler dışında. Şuan üretim fırınları tespit edilip batıkları da Marmara Adasında bulunduğu için Ganos Amforaları hakkında biraz daha sağlıklı bir bilgiye sahibiz.
 
Peki yukarıda sözünü ettiğim Bizans evrelerindeki Karadeniz-Akdeniz-Ege Amforaları nasıldı? Hatta denizi olmayan ama çömlekçiliği ve şarabı ile ünlü Kapadokya Amforaları nasıldı? İstanbul merkezindeki amfora geleneği nasıldı? Bunlar hakkında tahminlerin ötesinde yeterli bir bilgiye ne yazık ki henüz ulaşılamamıştır.

Oysa Bizans ta günlük yaşamın yazarı Sn. Tamara Talbot RICE'ye göre M.S. 6-7 YY. da Konstantinopolis Esnaf Loncası'nın en önemli 2 meslek dalından biri dericilik, diğeri de çömlekçiliktir. Yine RICE'ye göre, bu dönemde Konstantinopolis ve Thessalonika (Selanik) en kaliteli çömleklerin ve Amforaların imal edildiği 2 merkezdir. Nikomedia'da (ızmit) önemli bir üretim merkeziydi, ve belli ki daha sonra ıznik ismiyle Türk çini sanayinin başlıca merkezi olan Nikaia'da önemli bir merkezdi.

Konstantinopolis her çağda olduğu gibi 8. yy. dan 11. yy'a kadar yine Çin'den-Hindistan'a Venedik ten Yunanistan'a-Ingiltere den Rusya'ya kadar ticaretin kalbi idi. Amforalarla gönderilen şarap ise en önemli ihraç mallarından biriydi. Benim koleksiyonumdada değişik dönemlere,bölgelere ait değişik tiplerde hayli Bizans amforası mevcuttur. Ganos un dışında ki ciddi ve kesin bilgilere ise ancak karada yapılacak kazı sonuçları, C-14 testleri ve batıklardan çıkan amforaların karşılaştırmaları sonucu ulaşılacağına inanıyorum.
 
BİR TAKDİR VE BİR ELEŞTİRİ

Ganos kazıları başlayınca nihayet buradan da biri çıktı ve geçte olsa herkesin bildiği burnumuzun dibinde duran batıkları araştırmaya başladı demiştim. Çünkü Trolcuların ağ sürüttükleri bu bölgelerde hem batıklar zarar görüyor, hem de Ganos Amforaları palamut gibi artık balıkçı tezgahlarında satılıyordu. Bizans ın merke-zinde olup ta karadaki gibi sualtındaki tarih ve kültür mirasımızın da, hoyratça çarçur edilmesi herkes gibi beni de açıkçası çok rahatsız ediyordu.

Aslında bizim sualtı arkeologlarımız biraz meraklı olsalar, kendilerine biraz güven duysalar, Trolcularla, gırgırcılarla, küçük balıkçılarla, rapanacı, midyeci, cik-cik çilerle dostluklar kursalar, basınla, bakanlıkla, finans ve iş çevreleriyle temasa geçip destekler bulsalar, nice nice önemli batıkları dünya literatürlerine sokarlardı. I.N.A. ya sırtını dayamanın dayanılmaz rahatlığındaki Bodrum Sualtı Müzesi bile, yıllardır kendinden beklenenin çok altında bir performans sergilemektedir.

Elbette bugüne kadar yapılanlar az şeyler değildir ama, gönlümüz sualtının en çok, en değerli batıklarına sahip bu sularında daha çok araştırmayı duymak, daha çok bilimsel gayret ve çabayı görmek istiyor doğrusu. (Burada devletimizin de bu insanları ve kurumları desteklemediklerini ve fazla bir bütçe ayırmadıklarını unutmayalım.) (Biliyorum şimdi bana yine eleştiriler yağacak ama) sizlere vereceğim bir örnekle bazı sualtı arkeologlarımızın ne kadar meraksız, ve tembel olduğunu siz daha iyi anlayacaksınız.

Bugüne kadar koleksiyonunda yüzlerce değişik amfora bulunan ve heyecanlarını sizlerle paylaşmaya çalışan Mustafa AYDEMİR'i daha bir Allahın kulu, şu amforaları görebilir miyiz diye aramadı. (Böyle bir şeye ihtiyacım olduğundan değil, bundan sonra arasalar da yanıtım zaten olumsuz olur.) Oysa ben bir tek amforayı görebilmek için dünya kadar yol gidip, her şeyi parayla tartan balıkçıdan ''o amfora kötü ellere düşmesin diye'' onu alabilmek için adeta yalvarıyorum.

Alamasam bile hiç olmazsa gördüm diye mutlu oluyorum. Acaba hangi döneme aitti diye merak ediyorum. Biliyorum ki bilimi ateşleyen barut, merak ve azimdir. İnsanda bu sevgi ve heyecan yoksa, orada araştırıcı bilgi ve bilimsellikten söz edilemez. (Evet arkeolog dostlarımızı bu kadar tahrik ettikten sonra yolumuza devam edelim.)
 
GANOS AMFORALARI

Ben Ganos Amforaları ile ilk kez 1977 yılında A.I.N.A. (American National Arkeoloji Enstütüsü-sonradan I.N.A. oldu.) adına Serçe Limanında çok kısa bir süre çalıştığım cam batığında tanıştım. O zaman Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisi ve Türk Balıkadamlar Kulübü dalgıç hocasıydım. Antalya dan tanıştığımız Türkiye nin ilk sualtı arkeoloğu değerli insan Oğuz ALPÖZEN ile batığın arka ambarlarında birlikte çalışırken (ki küçük yuvarlak Ganoslar o bölümde yoğunluktaydı) İstanbul balıkçı restoranlarındaki Ganosları dönüşte fark edeceğimi henüz bilmiyordum.

Beni Amfora toplamaya iten sevginin kökeninde belki de bu batıkta hissettiğim inanılmaz duygu yoğunluğu vardır. Ganos Amforaları bence Sinop Amforaları gibi yüzyıllar süren kesintisiz imalatlarıyla dünyadaki sayıca en fazla üretilmiş Amfora grubuna girebilirler. Ganoslular (şimdiki Gazi köy) tüm geçimlerini,bağcılığa ve şarapçılığa bağlayarak yüzlerce yıl tüm dünyaya Marmara şarabı ihraç ettiler ve bundan da haklı bir gurur kazandılar. Geçen yıl ''denizlerimizdeki tarih'' isimli harika bir kitap çıkartan Sn. Tufan TURANLI'nın kitabında verdiği bilgilerden öğrendiğimize göre, Sn. Nergis GÜNSENıN 1989 da ilk kez Ganosa geldi.

Bölgede 1993-1995 yılları arasında yapılan araştırmalarda 11 tane Bizans batığı tespit edildi. Bunlardan 7 tanesi Ganos tipi Amfora, 3 tanesi de 7. yy batığından, 1 tanesi su arkları, çatı kremiti, Yassı ada batığı tipinde Amforalar, sonuncusunda da deniz ticaretinde son defa kullanılan Amforaların son türleri bulundu. Ayrıca 1997 yılında Ekinlik Adası kuzeyinde bulunan bir mermer batığından başka, Tekmezar Burnunun güneybatısında en az 21 bin 600 Ganos Amforasıyla batan Tekmezar 1 Batığı, daha sonrada içinde yaklaşık 3000 Ganos Amforası bulunan Tekmezar 2 batığı bulundu.

Son olarak ta Çamaltın'da bulunan ve 13 yy.'a ait olduğu tahmin edilen 20-30 metredeki batığa da Çamaltı Burnu Batığı ismi verildi. Bu batıktaki 200 Amforanın tipi ise Serçe limanı batığındaki Amforalar ile bire bir benzerlik gösteriyordu. Strabon Ganosun M.Ö. 1.yy. da bir Yunan kolonisi olarak kurulduğunu belirtir. M.S. 10. yy dan itibaren mamur bir manastır yerleşim yeri olarak belirtilen Ganos, denizcilerce kutsal bir yer kabul edilip sıkça ziyaret edilirdi.

Ganoslular üretimlerinin en az yarısını Konstantinopolise satarken herhalde yarısına yakınını da ihraç ediyordu. (Atlas dergisi 1998 yılı Ağustos sayısın da ki) Sn. Gökhan TAN'ın Ganos'la ilgili makalesinin bir paragrafı ise aynen şöyledir. Osmanlı Tahrir Defteri 16. yy. Ganosunu şöyle anlatır: ''Ve bundan gayrı karye-i Horada kabakulakçı kafirler vardır. Yılda maktu boş kabakulak virürler ayruk nesne virmezler. Amil ol boş kabakulakdan virir şira ile doldurup amile teslim ederler.''

Kabakulak, Osmanlıların kulak şeklinde kulpları olan testilere verdikleri ad. Anlaşılan o ki, Osmanlı devrinde gayri müslim halkın, eski çağlardan başlayan şarapçılık ve Amfora yapımı bu dönemde de devam etmiş. Evet şimdilik madem koca Bizanstan elimizde sadece Ganos var. O zaman Ganosu anlatmayı (Benim minik Ganos özetimden sonra) gerçek Ganos uzmanlarına bırakalım. Ve onları saygıyla dinleyelim...
 
NOT:
Beni tanımayanların sıkça sordukları bir sorunun cevabını, burada son kez tekrarlamak istiyorum.
1-) Koleksiyonumda, dalarak çıkardığım bir tek Amfora yoktur.
2-) Sualtından alınan bir tek Amforanın bile o batığın yerini ve izini ilelebet yok edeceğini bilenlerdenim.
3-) Amforaların tamamı (3'ü hariç) Trolcüden; balıkçıdan satın alma yoluyla, veya bağış olarak bana intikal etmiştir. Ve hepsi İstanbul Arkeoloji Müzesine kayıtlıdır.
4-) En büyük amacım ülkeme ileride bir deniz müzesi hediye etmektir. Geçenlerde bir yazıdaki, ''adam zengin, her zevki tatmış, denizde de ne kadar Amfora varsa çıkarmış'' cümlesiyle de kimin kastedildiğini merak etmiyorum.

Saygılarımla,
Mustafa Aydemir
     
     
Deniz Magazin Dergisi  Kasım - Aralık 2000  Sayı:43
     
     
     
   

- Sayfa başına -