|
|
|
|
|
|
- İLK DÖNEM DOĞU AKDENİZ TİCARİ AMFORALARI - 1 -
|
|
|
"Amfora dediğin çift kulplu testi, bunları biriktirmek nereden
aklına esti?" diye sordu arkadaşım geçenlerde, gülerek.
Esprili sorusuna espriyle cevap vermek için tam ağzımı açıyordum ki
muzipçe gözlerimin içine bakarak devam etti.
- Sen bunları (iki eliyle havada o klasik şuh kadını çizerek)
bunlara benzettiğin için mi seviyorsun yoksa?
- Saliseler içinde hazırladığım o esprili cevaptan vazgeçtim.
Sadece, "Bunu da nereden çıkardın?" dedim.
- Bir dergide amforalar için yazdığın şiiri okumuştum dedi. Yok ince
belleri, yok kalın dudakları, yok omuz başları, kalçaları. Oğlum sen
amfora sapığı mısın?
- "Yok devenin başı" diye istemediğim bir cevap çıktı ağzımdan.
- Peki o zaman niye vaktini ve paranı bunlara harcıyorsun, niye
başını belalara sokuyorsun? 20 yıldır bunlarla uğraşacağına
arsayla-borsayla uğraşsaydın köşe olurdun.
- Amacımı sen biliyorsun dedim.
- Ben biliyorum da, başka kaç kişi biliyor dedi. Kaşını kaldırarak.
Yok Amfora Müzesiymiş. Yok Amfora kitaplarıymış. Hiç olmazsa en
azından ufak ufak bir yerde yazmaya başla.
- Henüz kendimi yeterli görmüyorum dedim.
- Oğlum Sokrat bile "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir"
diyerek ölmedi mi?
- Sallama dedim bende gülerek. O hamamda öğrenci dostlarına "Komşum
Askulapyus'a bir borcum var, lütfen onu ödeyin dedi, baldıranı
içmeden önce.
- Her neyse dedi arkadaşım; o zaman yaz yaz yaz! Bunları sana benim
söylediğimi de yaz. Sırtını döndü ve gitti. |
|
|
|
|
|
Arkadaşım gittikten sonra kalemi elime aldım. Önümde duran boş
sayfanın en üstüne şu an okuduğunuz başlığı büyük harflerle yazdım.
Geçen sayıda sizlere Amforaların tehlikeli sularındaki Şeytan
üçgenini (Müze - Mali şube - Mahkeme) anlatırken Deniz Magazin'den
Yaşar'a da Amforalardan bir yazı dizisi hazırlayacağıma söz
vermiştim.
Amacım sizleri de Amforaların o büyülü ve derin mavi geçmişlerine
götürmek. Bunları yaparken de sadece kuru teknik bir anlatım yerine,
duygu ve bilgiyi sohbetle buketliyerek sunmaktı.
Zaten bir yazının okunma şansı biraz da sohbetin sıcaklığında,
bilginin doğruluğunda ve duyguların yoğunluğunda değil midir?
Eh, hadi bakalım dersimize bir yerlerden başlayalım. |
|
|
|
|
|
Niçin Doğu - Batı Akdeniz Amforaları
Amforaya meraklı ve dikkatli kişiler mutlaka farketmişlerdir; Amfora
uzmanları amforaları sınıflandırırken "Batı Akdeniz" veya "Doğu
Akdeniz Ticari Amforaları" terimini kullanırlar. Burada Doğu - Batı
ayracının merkezi İtalya yarımadasıdır.
İtalya'nın en doğu noktasından Afrika'ya uzanan dik çizginin
batısında kalan (İtalya - Fransa - İspanya - Portekiz ve Kuzeybatı
Afrika) amforalara Batı Akdeniz; Doğusunda kalan tüm bölgelerin
amforalarına da Doğu Akdeniz Ticari Amforaları denir.
Peki Karadeniz amforaları hangi kategoriye girecek? Akdeniz'in hayli
kuzeyinde ve farklı bir coğrafyada yer alan Karadeniz sahillerinde
de, eskiçağların önemli ticaret kolonileri ve amfora üretim
merkezleri vardı. Karadeniz Amforalarını ileride bir yazıya
bırakarak yine konumuza dönelim.
Neden sadece amfora değil de Ticari Amfora deyimini kullanıyoruz?
Çünkü amforalar yapıldığı zamanlarda süs ve taşıma amaçlı
yapılmaktaydı. Süs amforaları tek özgün olup, mutlaka bir ressam
tarafından resimlenirdi. |
|
|
|
|
|
Mitolojik - gündelik ve destansı olayların işlendiği bu resimlerde,
desen tek çizgi, renkler genellikle siyah ve kırmızı, sırlarda son
derece sağlam idiler. Bu amforalar 9. yy.'dan başlayan Çin porselen
vazolarının 16. yy. İznik çini vazolarının, 18.yy. Sevr vazolarının
ve 19. yy. Yıldız porselen vazolarının da atası sayılabilirler.
Çoğunluğunu Yunanistan, Batı Anadolu ve Adalar Amforalarının
oluşturduğu bu tip süs amforaları, bizlere antik yaşamın ve
inanışının çok değerli bilgilerini birer ayna gibi yansıtırlar.
Kısaca değindiğim süs amforalarını da yine ileride bir başka yazının
başlığı yaparak, Doğu Akdeniz Ticari Amforalarına dönelim. |
|
|
|
M.Ö. 1.yy (yaklaşık) Cos Amforası
(Kuzey Batı Karadenizden çıkmıştır) |
|
|
|
AMFORA TARİHİ, PİŞMİŞ TOPRAĞIN TARİHİYLE BAŞLAR
Tarihçilere göre Mezopotamya veya Mısır'dan başlayan insanlığın
yaratma serüveni Anadolu üzerinden Ege'ye ve Adalara atlayarak
Yunanistan içerlerine kadar girmişti. Son yüzyıldaki kazılardan
Paleotik (Yontma taş), Neolitik (Cilalı taş) ve Kalkolitik (Maden)
çağının Anadolu yarımadasında da önemli evreler geçirdiğini
anlamaktayız. Sadece Antalya Karain mağarasının kazıları yaşam
kesitlerinde bile bu evrelerin tümünü (hatta Roma dönemi de dahil)
bir arada görebiliriz.
Doğu Akdeniz uygarlıkları uzmanı ve filolog Sn. Martin Bernal'e göre
çarksız çömlek yapımı Mezopotamya'da 4. bin yılda başlamıştı. Mısır
ise Hindistan ve Mezopotamya katkısıyla 3. bin yılda hızlı gelişme
gösterdi. |
|
|
|
3. binin sonlarına doğru Mısır; Kıbrıs ve alt Ege Adalarına hakim
olduğu gibi Girit erken Minos uygarlığının Seramiklerine de
damgasını vurmuştu. Erken dönemlerde elle biçimlendirilen pişmiş
toprak ürünleri, bu çağlarda artık çömlekçi çarkında döndürülmeye
başlanmıştı.
Anadolu'da ise pişmiş toprağın ilk kullanımı M.Ö. 6000 yılında
Burdur Hacılar köyünde gerçekleştirilmiştir. Bu kazılarda pişmiş
topraktan kap - kaçak ve ana tanrıça idolleri bulunmuştur. Bu
eserlerin üzerleri yine o dönemde geometrik motiflerle
renklendirilip bezenmişti. Hacılarda M. Bernal'in tahmin ettiği M.Ö.
6000 tarihi, James Mellaart tarafından C-14 (Radyo karbon 14)
ölçümlerinde M.Ö. 7040, Çatalhöyük ölçümlerinde ise M.Ö. 6500'e
kadar çıkarılmıştır.
Sn. Ekrem Akurgal, M.Ö. 6500-5500'e kadar geçen 1000 yıllık sürecin,
yeryüzünün bu topraklardaki en büyük uygarlığı olduğunu belirtir.
Ama ne var ki Anadolu khalkolitik çağda önderliğini yitirmiş. M.Ö.
3. bin yılın başında ticaretini geliştirerek, yazıyı bulan
Mezopotamya ve Mısır'ın gerisine düşmüştür. Anadolu 1000 yıllık bir
gecikmeyle ancak M.Ö. 2. bin yılının başında yazıyla
tanışabilmiştir.
Eskiçağlar Anadolu tarihi uzmanı Sn. Bilge Umar'a göre yine de
çömlekçiliğin ülkemiz topraklarında yaygınlaşması İ.Ö. 2.500'de
Hattilerle başlayıp Hitit - Asur - Frig... vb. dönemlere kadar
çıkar. Bu çağların en muhteşem eserleri bugün Ankara Anadolu
Medeniyetleri müzesinde gördüğümüz hayvan figürlü kaplar, gaga
ağızlı sürahiler ve törensel içki kaplarıdır.
Aynı zamanda Kuzeybatı
Anadolu'daki Troya'nın ilk dönemlerini anmakta da yarar vardır.
Bunlarda bugün İstanbul Arkeoloji müzesinde Troya salonlarında
görülebilirler. |
|
M.Ö. 6.yy (yaklaşık) Samos adası amforası
(Romanya - Ukrayna arası trolden çıkmıştır.)
M.Ö. 1.yy (yaklaşık) Cos Amforası
(Kuzey Batı Karadenizden çıkmıştır.) |
|
|
Amfora Üretimi, Ticaret ve Refahla Birlikte Artmıştır
Amfora tasarım ve üretim ihtiyacı karasal iç ticaretin yetersiz
kalıp, insanlığın denizaşırı ticarete yönelmesiyle ortaya çıkar.
Tarihsel sırasıyla Mısırlılar - Fenikeliler - (Kenan ülkesi)
Suriyeliler - Yunanlılar - Anadolulu ve Adalılar gibi denize ilk
açılan uluslar başka ülke pazarlarında takas etmeyi düşündükleri
mallarını bir kaba koyma gereksinimini duymuşlardır. Sonra o kabın
gemide en az yeri kaplaması, kolay taşınması, kapların dalgalarda
sallanıp kırılmaması endişesi ile ilk amfora formlarını
oluşturmuşlardır. |
|
|
|
Bu ve sonraki dönemlerde deniz yoluyla yapılan ticaret o denli
yoğundu ki aynı Karaparçası veya Anakaranın birbirlerine yakın
mesafelerinde bile, farklı kültürler hüküm sürerken, Doğu Akdeniz'e
bakan kıyılar arasında ortak kültürler - etkileşimler ve
benzerlikler oluşmuştu.
Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere dünyanın ilk ve en eski
amforaları uygarlığı da çömlekçiliği de koynunda geliştiren Doğu
Akdeniz'in amforalarıdır. Ve tabiidir ki bu amforalar Batı Akdeniz
Amforalarının da, Karadeniz Amforalarının da ilk prototipleridir.
İtalyan amforalarının ilk örnekleri bile bu etkiden dolayı Dressel
tarafından Greko - Italik diye sınıflandırıldılar.
Özgün her amfora tipi, üretildikleri bölgenin ve taşıdıkları ürünün
bir simgesidir. Belki beni de amfora biriktirmeye teşvik eden en
önemli etken budur. Yani bir amfora ustası, çömlekçi çarkının başına
oturduğu zaman içimden geldi bugün böyle bir tip üreteyim, yarın da
şöyle bir tipte yapayım diyemez. |
|
|
|
Her amforanın formu yüzlerce yılın birikim ve süzgecinden geçerek
belirlenir ve hatta şeklinin yanı sıra ölçüleri, ağırlığı…vb.
özellikleri kanunlarla korunurdu. Onun için gördüğümüz her amfora
atraksiyon bir model olmayıp, bir bölgenin veya bir ulusun ürettiği
ünlü bir ürününün logosu, bayrağı veya temsilcisidir. Ve kuşaklar
boyu hep aynı tipte üretilmişlerdir.
Bilinen en eski Amfora örneklerine Troya ve Mısır'da rastlamaktayız.
Arkaik - Klasik - Helenistik dönemlerde ise, Akdeniz'de - Ege'de
Yunanlı, Anadolulu ve Adalı Amforaların saltanatı sürer. Bu dönemde
gemiler vasıtası ile artan denizaşırı ticari hareketlilik ihracat ve
ithalat gereksinimi, Amforalara olan ihtiyacı arttırmış, her bölge
kendi (Alamet-i Farikası'nı) özgün Amfora tipini yaratmıştır.
İlk dönemlerdeki kalın cidarlı ve ağır amforaların yerini Helenistik
dönemde son derece ince, hafif ve artistik Amforalar almaya başlar.
Özellikle Kos (İstanköy) adası Amfora ustaları teknik konuda hayli
ileri giderler ve ünlenirler. |
|
|
|
|
|
Yine bu çağlarda her bölge, ürettiği
özel tür şaraplarını, zeytinyağlarını, incir, balık sosu, bal -
pekmez, zeytin - badem - fındık - zift - reçine ve benzeri
ürünlerini Amfora tipleriyle özdeşleştirip Akdeniz dünyası koloni ve
pazarlarında rekabete sunarlar.
Bu dönemde bağcılık, endemik üzüm türlerinden yapılan özel şaraplar,
ballı - sakızlı katklı şarap üreticiliği öyle bir hal almıştır ki
Roma; Vadilerden, ovalara kadar inen bağcılığı ordunun ve halkın
tahıl ihtiyacı tehlikeye girecek diye sınırlandırma ihtiyacı
duymuştur. Yine bu dönemlerde bazı amforaların üzerine taşıdıkları
ürünün ismi, bölgesi, adı ve hatta övgüsü yazılmıştır.
Antik dönem kitaplarından anladığımız kadarıyla uluslar arası
piyasada aranan ve iyi isim yapmış bir ürünün Amforası hemen başka
bölgelerde üretilmiş ve taklit malla tüketiciden pay kapma yarışına
girilmiştir.
Mesela Sakız (Khios) adasının M.Ö. 4. yy.'a kadar gelen özel formu
(ihtimaldirki devlet kararıyla) M.Ö. 4.yy.'da tamamen değiştirilerek
yepyeni farklı bir forma dönüştürülmüştür.
Keza Rodos Amforalarında da aynı benzeri değişiklikler yapılmıştır. |
|
|
|
M.Ö. 1.yy (yaklaşık) Cos Amforası
(Romanya - Ukrayna arası trolden
çıkmıştır.)
Çizimler Amphores comment les identifier? kitabından alınmıştır |
|
|
|
|
|
|
Deniz Magazin Dergisi
Kasım - Aralık 1999 Sayı:37 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
- Sayfa başına -
|
|